8 Mayıs 2016 Pazar

Dip Ses

Yaşamak bir mandal gibi hür, migren gibi kardeşçesine.

Şimdi bir uykudayım, haddinden fazla süren. Suyu bile boğazımdan geçiremiyorum. Bir sigara daha yakma ihtiyacı doğuyor dolu küllüğüme. Ah ulan, diyemiyorum. Mütemadiyen içim eziliyor. Geçen bir yıl hatıramda can çekişiyor. Özlüyorum pek çok şeyi elbette. Benim de böyle bir yeteneğim olamaz mı? Olabilir. Muhabbetler sıklıkla yalanla bitiyor, çünkü pek çok talepte bulunuyorum. Ama verilenleri vaatten saymadığım için günlük yaşamıyorum. Ayran bile küfleniyor, bana daha geçerli bir sebep bulabilir misiniz? Bulamazsınız. Oysa Tuğberk okula gidilecek, saçını kestir. Tuğberk askere gidilecek, saçını kestir. Tuğberk işe gidilecek, saçını kestir. Klasik bir migren değil. Hayıflanma yok, biraz olsun kırgınlık var. Ama ona da eyvallah, çünkü bugün anneler günü.

Bir aralar dinlemişim. Beni artık kimseler aramasın, aşkın n tabanında yattığım anlaşılmasın. Güzel demişler, söylemişim. Belki birden fazla kadına. Her birine ayrı bir sandalye çekmişim, ama ortada masa yok. Öyle mal gibi bir çember kurmuşuz, dertler ortak değil. Gözyaşları gizlenir demişim, idare edilir durum. İstesek de istemesek de beraberiz yavrum. Neden dediniz on yedi yaşımda? Üç adam bir şarkı yazdı, bir çocuk çıkaramadı. İnandım attım kıçımdan, yetmedi işkembeden ve bilumum safra kesesinden. Ve hatta ve hatta Karadeniz, cacık olur diyorum. Anlatamıyorum. Akıcı diyalogları bölen "anlatabiliyor muyum?" ve "yani..." bölücü öbek örgütlerinden nefret ediyorum. Ama bunu yalnızca ifadeyi kuvvetlendirebilmek adına yazıyorum. Yoksa ben aslında hiçbir boktan nefret edemiyorum. İyi niyetten değil, yorgun basiretsizlikten.

İç suyunu gül yavrusu, tepelerde bir çoban bir keçiye halleniyor. Ona eyvallah değil. Durmayan taksiler pek çok sıkıntılı monoloğu betimliyor. Zaten ben bu ara ne söylesem monologdan öte gidemiyor. İçimdeki perküsyon örümcek bağlamış, sinekler ağlıyor aksak ritmlerle saçmalıklarımın kopuk kablolarına. Yine de sinkaflı lacivertler giyiyorum beni her çağırdınızda. Devrik cümleler haddini aşıyor. Ucuz ucuz, perakende görüntüleri var diyorum, haberiniz var mı? Bu şarküteride de keçi peynirleri sarı mı? Sizlerden hoşlanmıyorum. Hem düzene kusursuz adapte olup, ağlayacaksın. Hem de serserin senin, deli dolu neydi günahın seni öpecekti sanıyordun ama o hiç görmedi hiç bakmadı. İşaretli yerden geçiniz, ışık yandığı anda seri bir hareketle seke seke ilerleyiniz. Yirmi saniyeniz var Kızılay'da bir yaya geçidi gibi. Güneşli bir Pazartesi'de öpüşmek vardı yanaktan, on sekize yeni basmışken, ama dengi dengine değildi. Sen ne yaptın? Paraya gittin abicim, paraya...

Evlerinin önü kış askeri, göz göz olmuş balkonunda bir ballad çalıyor. Ne duruyorsun be? At kendini Şerife? Çukurlara düşmeye özenmek vardır, rakı sarhoşluğunda gezmeler seni bana getirmez ki, getirmez ki, getirmez ki...

Mülayim... Allah belanı versin Mülayim. Babanın güneşi mi inek?! Göstersene gökyüzünde!