28 Ocak 2014 Salı

Kafamdan Kayan Yıldızların Fihrist Cetvelleri

"Kendimle uzun zamandır bir derdim yok."


Acaba yok muydu? Tam da o cümleyi söylediğim anda kendimle dertleşmeye başlamıştım. Kafamdaki o yoğun enerjiyi önümdeki kirli sehpaya dökerken, aslında tadını bilmediğim ama evrenimin dağılmaya başladığı andan beri arzuladığım bir şey için uğraşıyordum. Kelimelerim boğazıma takıldıkça, beynim ısınıyordu. Öyle ki dilim bile aklımı çeliyor gibi geldi bir an için. Afalladım. Boğazım tıkandı. Ağlamamak için direnmeye çabaladım. Sıkıntı anlattıklarımda değildi. O yaşıma kadar çok kez dillendirmiştim, üzerinden geçip, karalamıştım anlattığım şeyleri zaten. Beni üzen sözcüklerin altında düşündüklerimdi. Kekeleyerek sakladıklarımdı.

Yüzü bulutlandığında anladım, kafamdan bir yıldız kaymıştı. Hiç şaşırmadım. Halihazırda bilinçaltımın buz ve kozmik tozdan ibaret olduğu bir gerçekti. Gözlerim kapandı. Karanlığın içinde içimdeki nüve belirdi. Çekirdeğim. Bütün o nefret ettiğim belirsizlik, sonra korku ve acziyet... Aklıma bir dakika içinde kaç kez "ben iyi değilim" dediğim geldi. Dört. Kendi sesimden, kendi kulaklarıma... "Ben iyi değilim." Panikleyip, telaş yaptıkça yıldızım hızlandı, küçük küçük astreoitler düştü gözlerimden. Çevremdeki gamsız telaşı duymaya çabaladım. Bütün o hengameyi, gereksiz insan işçiliğini, bir yere yetişirmişçesine yapılan homurtuları dinledim. Güneşimin etrafında dönerken yavaşlamaya çabaladım. "Sen aslında rahatsın, senin hiçbir kaygın yok."

Kendimi düşünürken bile iyimserdim. Mağrur değil, mütevazı, hala hayalperest... O gün yola üzgün koyulmuştum. Üzülürken onu üzmemeyi ümit ederek gitmiştim oraya. Ve şimdi ben eğilip bükülürken, yaklaşık on santim yanımda, aramızdaki camın öbür tarafında tanımadığım bir kadın oturuyordu. Mekanlardaki şu iki masayı ayıran camlar, içerisi - dışarısı ve hepimizin vitrin samimiyetsizliği... Alışamadığım için umursamayı bıraktığım bir şey olmasına rağmen o an rahatsız olmuştum. Sanki doğal değildi. Ağlamak saklanacak bir şey midir? Herkesin içinde gülmeye çekinen bir insan var mıdır? Neden aynı şey olmasın? Bir insanın dertlerini göstermekten neden çekindiğini anlamıyorum, aynı şeyi yaşam tarzı haline getirmiş biri olduğum halde. Bunu neden yaptığımın farkında değilim, sanırım içime işlemiş. Sanki tam alnımın arkasında bir hidrojen bulutu sarılı ve kimseye arkasındakileri göstermeme izin vermiyor. Öyle bir şey...

"Sen aslında rahatsın, senin hiçbir kaygın yok."

Ben hiçbir risk almamıştım ona bağlanırken. O sebepten korkmama hiç gerek yoktu. Her şey zaman içinde yoğrulmuştu ve mutlaka tüm olan bitenin rayına gireceği bir yol vardı. Bir kuyruklu yıldızın bile güneşe kavuşabilmesi için etrafında yüzlerce kez dönmesi gerekiyordu. Ömrünü tamamlayan her kuyruklu yıldız ya güneşe kavuşur ya da güzel bir manzara sergilerdi nasılsa... Jüpiter'e çarpmayalım yeter.



"Belki Halley kadar olamayız. Ama düşünsene Hale-Bopp yıldızı bile yörüngesinden çıktığı zaman içerisinde on sekiz ay boyunca çıplak gözle gözlemlenebilmişti. Üstelik onun telaşlandığını hiç sanmıyorum!"