17 Aralık 2013 Salı

Serin

An, farkındalıkla başlar. Farkında olmadığınız ya da farkına varmadağınız hiçbir an, an değildir. Uzayda yer kaplamaz. Zihninizde iz bırakmadıkça yaşanmamış kabul edilebilir. Hayatınızdan geçen anlar arasında sizi oyalayan ibareleri kapsarlar o kadar.

Bir insanla aranızdaki görünmez mesafe ne kadar darsa, o kadar "an"a sahip olursunuz. Ve sahip olduklarınızı halef - selef ilişkisine dönüştürmedikçe o anlar zenginleşir. Tam olarak "an" değerine erişirler. Böylelikle zihninizi serin kılan bir servete sahip olursunuz.

Sahip olduğunuz rahatlama ve beyninizi yakmadan edinebildiğiniz sürdürülebilirlik size sahip olduğunuz şeylerin değerini anlama fırsatı da sunacaktır. Elbette ki bunu da size bağışladığı anlarla sağlar. Bir kişiyle, bir "an"a sahip olabilmek için önce içinde bulunduğunuz duruma dair ironilerin farkına varmalısınız. Tezatların içinden geçmelisiniz. Kalbiniz ayağınızın dibine yuvarlanmalı. Beyniniz şakaklarınızdan damlayacak hale gelmeli. Önünüzde duran acıyı sahiplenirken arkasında duran ferahlığı görebilmelisiniz.

*

O kadar güzel anlara sahibiz ki, sıkıntımın kalbimi ezdiği şu günlerde bile beynim rahat. Kulağımdan lavman yapılmış gibiyim. Bilinçaltımda isten, pastan eser kalmadı. Ne kabus var ne bir şey. Stres, hayatın doğal bir getirisi olarak var. Diyorum ya, kalbim eziliyor. Ama kafam o kadar net ki. Aynaya bakınca düşüncelerimi görebiliyorum. Ruhuma serin bir rüzgar esiyor sanki. Paylaşabileceğim koca bir huzura sahip olmak inanılmaz güzel bir şeymiş. Hem de hiç yorulmadan...

Bu kadar yalnızlığa ve iç sıkıntısına iyi gelen tek bir şey var ve onu da açık edecek değilim. Bir sır olarak kalmalı, yalnız iki kişi için. Ve özelliğini korumalı, iki kişi için sıradan ve basit olduğu için güzel olduğu gibi.