30 Nisan 2012 Pazartesi

Bu Ben Olamam Herhalde - 9


"
Bugün uykusuzluğun beni yediği ve bana yazmayı unutturduğu uzun günlerden biri. Ama yazmayı unutma konusunda son olacağı kesin. Hayatımda kendimi yorgun hissettiğim pek çok an oldu. Çok nadir zamanlarda her şeyi açık ve net olarak görerek kendimi güçlü hissettim. Özgüvenimin tavan yaptığı yıllarda etrafımda hiçkimse olmadığını farkettim. Henüz yeni farkediyorum esasen. Yalnız olmayı ben seçmiştim. Bu benim suçumdu. Evvelinde her şey bir kadın yüzündendi. Tahmin edebilirsiniz, zor değil. Kafasına eseni yapan ve kafasına eseni yapmadığını zamanlarda derin pişmanlıklar duyan biriyim. Bu yönümü seviyorum. Size açık açık söylediğim şeylerden epey yakınsam da hiçbir zaman pişman olmadım. Biliyorum ki başardığım bir şey varsa, bu benim galibiyetimdir; başaramayıp yüzüstü yere kapaklandığım olaylarsa hayatla rövanşım için zaferlerime önayak olacak avantajlı beraberliklerdir. Buna hep inandım, tıpkı beni defalarca düşürdüğü anlara rağmen aşka veya dostluğa inandığım gibi... Ama sonuç olarak yalnızlık benim için biçilmiş kaftandı, çünkü benim kalıbım buydu. Yalnız bir metobolizma benimkisi... Her zaman yalnızlığı seçtim. Bu benim suçum değil, bunu ben istedim! Her seferinde gerçekleşmiş olması da benim suçum değil. Mum ve rüzgar gibi olduk hep. Alevlerim büyüdü, ta ki sönene kadar. Aşık oldum. Şaşılacak bir şey değildi o zamanlar. En azından benim için. Çünkü ben aşık olmayı aşık olduğum kişilerden öte sevdim. Bu öyle bastırdığım çoğu şeyin aksine içimde ket vurabileceğim bir şey olmadı, asla. Olamadı. Ve benim ağzıma sıçtı. Kafama esti ve yaptım. Düşünmeden, kafamda beliren kelebek ömürlü bir kıvılcıma uydum, uzaklara geldim. Görünürde bu tercih yalnızca bir beraberlik içindi. Ama teoride bütün hipotezlerimi yalnızlık gerçeği çürüttü. Kendimle baş başa kaldım. Bu benim tercihimdi. Mutluydum, güçlüydüm, tıpatıp şarkıdaki adamdım: Bir Zamanlar Fırtınalar Estirirdim. Tek başına ayakta durmak insanı yoruyor. Bakmayın bana öyle... Benim öfkem saman alevinden öteye geçmedi. Fakat öyle bir harladı ki sizi hep kırdım. Oysa ben size hayrandım değil mi? Uzun süre yalnızca içinizdeki sesi dinleyerek yaşayınca, önceleri güçlüyken kendinize siper ettiğiniz bütün düşünceler uçuyor. Ve binbir güçlükle geliştirdiğiniz bütün savunma mekanizmalarını unutuyorsunuz. Hayatımda bu gibi dönüm noktaları çok canımı yaktı. Kendimi yazmaya ve okumaya verişim bu yüzdendir. Hiç yaşayacağımı düşünmediğim, hatta aklımın ucundan dahi geçmeyecek tonlarca durumla karşılaştım. Bunlar benim en güzel günlerimde, beni yerden yere çalarak çamura bulayan yıldız kaymalarıydı. Ben evren kadar karanlıkken, hayalgücümü hep samanyolu bildim. Buna tutundum. İnsanları çok sevişim bu yüzdendir. Hayalgücüm kimseyi karalamak için çalışmıyor. Ama size kafamı açıp gösteremem. Beni yanlış anlamalarınızdan nefret ediyorum; ancak sizden nefret edemiyorum. O kadar güzelsiniz ki... O gülüşünüz... Ta gözlerinizin pınarlarından kopup gelen nefesler... Benim iç çekişlerime yangın merdiveni oluveriyor. Hele ki oturup iki çift laf etmeyegörelim. Çay koydum ister misiniz? Lütfen gitmeyin. Yanına dünden kalma poğaçam da var?"

Bir anlık hınçla yazdığı kağıdı daktilosundan çekti; gözlerini gökyüzü bildiği beyaz denize gömerek hıçkırıklara boğuldu yazamayan yazar.

11 Nisan 2012 Çarşamba

Bu Ben Olamam Herhalde - 8

"
Şimdi şöyle bir şey var. Çoktandır her şeyi boşladığım gibi sizi de boşladığımın farkındayım. Ama bunun sebebi koyvermiş olmam. Sizi değil, yanlış anlamayın. Tamam, belki sizi de... Yazamıyorum. Yazmak istiyor muyum, artık onu da bilmiyorum. Bu geceki gibi beni yazmaya, daha doğrusu üretmeye iten şeyler yaşamadıkça da yazmak içimden gelmeyecek sanırım. Çünkü, bu çünküyü acı acı kullanıyorum, kitabımın teslim tarihi geçti ve ben artık kendi kitabımın ne hakkında olduğunu unuttum. "...ve adam ölüverdi." gibi bir son yazsam belki de hiç sırıtmayacak. Bu gece beni buraya iten ne mi? Özel bir şey değil elbette... Sadece yağmur sonrası dışarda yürüyüş yaptım. Bir paket sigara aldım, ama bir tane içtikten sonra paketi çöpe attım. İçimden öyle geldi işte. Atmak istedim. Bazen böyle spontan davranasım geliyor. Nedense öyle olmak istiyorum. Koyvermek, umursamamak, aklına geleni aklına geldiği gibi aklına geldiği anda yapmak... Hepsi abuk subuk istekler olsa da insan kendini dinlemeli. Hatta en çok kendini dinlemeli. Beni de dinleyin tabii; ihmal etmeyin. Boşu boşuna sarı saçlarınıza kandım sanmayın. Sizin en sevdiğim özelliğiniz beni bu kadar sessiz sedasız bir şekilde dinleyebilmeniz. Sarışın oluşunuzdan sonra tabii... Evet, ne yapayım sarışın kadınlardan etkileniyorum. Ancak şöyle yadsınamaz bir gerçek var ki İsveçlileri sevmiyorum. İsterlerse bana sarışın haremi kursunlar, her istediklerimi yapsınlar. Umrumda değil. Bu gerçekten umrumda değil, yani demek istediğim; spontan davranmak adına bir umursamazlıktan söz etmiyorum şu anda. Ciddi konuşuyorum. Bütün o kasvetli, yalnız dünyalarında gözüme hep kötü görünüyorlar. Bu herhangi ırkçı bir düşünce değil, ayrımcılık da değil. Sadece öyle hissediyorum. Bütün o izlediğim filmlerde, tecavüzcü ve seksist, "modern" İsveçlilerle karşılaşmasam; okuduğum kitaplarda Nazi İsveçliler çıkmasa karşıma zebani gibi, onlar hakkında böyle hissetmeyebilirdim. Bu bir genelleme de değil. O yüzden ukalalık etmeden önce beni sonuna kadar dinlemenizi tavsiye ederim. Zira budalalık ederseniz sarı saçlarınıza acımam; atarım sizi bu sayfadan. Ne zaman oturup düşünsem kendimi düşünürken buluyorum ve sonra hep düşünmekte olduğumu farkediyorum. Sanırım bu yüzden bu kadar çok başım ağrıyor. Bilmiyorum demeyi çok isterdim; ama buna bir son vermem gerek. Çünkü son zamanlarda her şeyden kaçtığımı ve bunu "bilmiyorum" tekniğiyle gerçekleştirdiğimi farkettim. Hiç hoşuma gitmedi, inanın hiç ama hiç hoşuma gitmedi. Hatta o kadar hoşnutsuz hissettim ki, sırf bu denli bir dürüstlük sergileyerek size açtığım bu yalancılığı aktardığı için, az önce kullanmış olduğum bir adet "çünkü"yü sevebilirim. Çünkü o da benim gibi ve bu cümledeki gibi yapayalnız ve nesli dilimde tükenmekte. Kusura bakmayın, sadede gelemeyeceğim. Bu dünya bana garip geliyor, ama çok güzel. Hayat çok güzel. İnsanlar çok güzel. Asla kendimi bir hümanist olarak nitelendirmedim ve nitelendiremem. Buna rağmen insanlara verdiğim değerler farklı olsa da içimde bir yerlerde hepsine karşı bir sevgi besliyorum. Az ya da çok, bu sizi ilgilendirmez. Sizi ilgilendiren benden gördüğünüz kadarıdır. Başkalarıyla bu kadar ilgilenmeyin. En çok kendinizi sevin; ama bencil olmayın lütfen. Zamanınız kötü. "Götü kollayın." gibi bir lafla laubalilik yapmayacağım. Öyle bir adam olmadığımı az çok kestirmişsinizdir. Bunu söylüyorum; çünkü bu sabah bana eskisinden daha tatlı gülümsediğinizi farkediyorum. Baygın gözleriniz ise gözümden kaçmadı. Gözlerinize bakmayı seviyorum, gözlere bakmayı severim. Sevdiğim insanların hep gözlerine bakarım. Buna özellikle dikkat ettiğim insanlar var. Ne mutlu onlara, bana... Bugün kullandığım çünkülerin hepsini çok sevdiğimi farkettim. Artık uyumalısınız. Sizi uykuya tercih ederdim; ama Jeff Martin'in de dediği gibi: "I need you to be free" Benim için gözlerinizden öpün..."

Sessiz sedasız yerinden kalktı, buruk bir gülümsemeyle uyuyakaldı yazamayan yazar.